Allah’a hamdetmek ve şükretmek meleklerin devamlı surette yaptığı zevkli bir görevdir. Kur’ân-ı Kerîm’in haber verdiğine göre, Arş-ı a’lâyı yüklenen melekler ile arşın çevresinde bulunan melekler Rablerinin sınırsız ihtişamını hamd ile anarlar. İnsan da

Allah’a hamdetmek ve şükretmek meleklerin devamlı surette yaptığı zevkli bir görevdir. Kur’ân-ı Kerîm’in haber verdiğine göre, Arş-ı a’lâyı yüklenen melekler ile arşın çevresinde bulunan melekler Rablerinin sınırsız ihtişamını hamd ile anarlar.

İnsan da Rabbine hamd ve şükrünü sunduğu zaman, beşerî özelliğinden âdeta sıyrılarak melekleşir; O’nun rahmetine ve merhametine yakınlaşır.

Kulları arasında gerektiği gibi şükredenlerin az olması, Allah’a şükreden bahtiyarların değerini, şükretmeyenlerin talihsizliğini gösterir.

Herkes sahip olduğu nimetlerin önemini ve kıymetini düşünerek kendisine bağışlanan lütuflara şükretmelidir.

Belki de insanın az şükretmesinin sebebi, büyük nimetler içinde yüzenlere bakarak daha az nimete sahip olduğunu sanmasıdır.

Peygamber Efendimizin tavsiye ettiği gibi insan, zenginlik ve yaratılış bakımından kendisinden üstün olanlara bakıp yerinmemeli, bir de dönüp kendisinden aşağıdakilere bakmalı ve böylece sahip olduklarının değerini anlamalıdır.

Kısacası aza da, çoğa da şükretmelidir. Çünkü aza şükretmesini bilmeyen çoğa da şükretmez.

Değersiz gibi görünen bazı nimetler kaybedilince, onların ne büyük nimet olduğu daha iyi anlaşılır.

Peygamber Efendimiz bir şey yediği zaman “Bizi yedirip içiren, boğazımızdan kolayca geçiren ve ona bir çıkış yolu gösteren Allah’a hamdolsun” diye şükrederdi. Böylece ihtiyacını kolayca gidermenin bile büyük bir nimet olduğunu hatırlattı.

Herkes sahip olduğu nimetleri bir bir düşünmeli, ne kadar çok şükretmesi gerektiğini anlamalıdır.

Allah’ın verdiği nimetleri hatırlayıp anmak bile bir şükür tarzıdır. (Prof. Dr. M. Yaşar Kandemir, Peygamberimin Sevdiği Müslüman, Erkam Yay.)(Prizren Merkez Camii)